hesabın var mı? giriş yap

  • rakip takım yöneticileri tarafından ısrarla yok sayılmaya çalışılan kulüptür. siz yok sayınca yok olmuyor işte.
    ''beşiktaş isterse arena'da oynar.'' fikret orman
    ''fenerbahçe isterse hamit'i alır'' ali yıldırım

    ''hamit'i alıyorum, stadı da vermiyorum amk.'' ünal aysal.

  • sonradan görme birisi olarak, her uçağa binişimde, hosteslerin hiç kimseyi atlamadan herkese standart bir güleryüz takınarak "hoş geldiniz, iyi yolculuklar" demesi hep dikkatimi çekmiştir. bir yolculukta kabin görevlileriyle sohbet etme fırsatım oldu. sordum haliyle yorulmuyor musunuz, olmasa olmaz mı diye. öğrenince ufkum hafiften kızıla doğru ilerledi. girişte herkesle göz teması kurup, hoş geldiniz faslı yapmak aslında yolcuyu misafir psikolojisine sokmak içinmiş. böyle olunca insanlar koltuğa, ekipmanlara zarar vermiyorlarmış. ayrıca hostesler bu sayede otorite kurabiliyorlarmış, ev sahibi olarak. ben de bu içimdeki eğretilik nerden geliyor diye düşünürdüm. misafirliktenmiş.

  • zamanında "adım umut değil umutinho olsa bambaşka olur" diyen futbolcu. keşke öyle olsaydı da yabancı sınırına takılsaydın amk.

  • bizim gibi eğitim seviyesi düşük toplumlarda fanatizm olmayan sporlar tutmaz. adam fener cimbom kavgası gibi kavga vermeyecek, uğrunda içinde çoluk çocuk olan metrobüsü ateşe vermeyecekse o spora spor demez. ne zaman ki bu spor için öfkeli bir mclaren taraftarı sokakta gördüğü bir ferrariyi ateşe verir, o gün tutar bu spor.

  • dün akşam fenerbahçeyi 3-2 yendiğimiz maçtan sonra pederimi aradım. telefonda kutlaşalım diye. sonunda şeytanın bacağını kırdık bıbıcığım dedim. ne bacak kırması, hamuğa goyduk bıraktık dedi kısık sesiyle. mario dedim. gomez dedi. siyah dedim. beyaz dedi. nartallo dedim. mrklea dedi. kısa süren bir seansla kemoterapi uyguladık birbirimize. sonra kapattık telefonları. oturduğum yerde 3-5 saniye sessiz bir şekilde dururken mutfaktan hanım bağırdı ;

    - yalnız iyi koyduk haa.

    limited edition : debe listesine 10.sıradan girmişiz. ilginiz için teşekkürler.

  • mustafa denizli ve selçuk inan'ın maç sonu hakem açıklamaları sonrası "galatasaray'ın hakemle ilgili eleştiri yapması için, hakemlik bir pozisyonu olması gerekiyor" dedi.

    net cevap bence.

  • az evvel alman gomez barajin kurulacagi mesafeyi kendi ölctu.

    bunu gururuna yediremeyen hakem sari kart verdi. ulan sen kimsin de almanin ölçtüğüne inanmiyorsun??

  • sosyal psikolojide bu terror management theory ile açıklanabilir. kısaca, çıldırmamak için daha büyük ve yok olmayacak, bizden daha uzun süre var olacak bir şeyle kendimizi özdeşleştiririz (örn. müslümanlık, türklük, galatasaraylılık). biz ölsek bile onlar varlıklarını sürdürürler. böylece çıldırmayız, hayatımız anlam kazanır diyor.

  • uzun bir zamandır iş ilişkimizin olduğu ve karşılıklı seyahatlerin yapıldığı bir ülkede, şaşırılmaması gereken bir şekilde fernando haddad karşısında seçimi kazanmış aşırı sağ eğilimli lider.

    brezilya, eşitsizliğin inanılmaz boyutta olduğu bir ülke. öyle ki, aylık 6.750 dolar civarına denk gelen 25.000 real kazanan bir kimse, brezilya'nın şanslı %0,5'lik kesimi içinde yer alıyor. bu parayı kimler kazanabiliyor? vekiller, bakanlar, yüksek yargıçlar... brezilya nüfusunun yarısının ortalama aylık hane geliri ise 700 real (190 dolar civarı). bu iki kesim arasındaki fark 35,5 kat... merak edenler için, detaylı bilgi alabilecekleri yazılar: 1, 2.

    dünya bankası verilerine göre brezilya, yeni bir iş/işletme başlatmanın en zor olduğu 6. ülke. dolayısıyla tırmanan işsizliği tahmin edebiliyorsunuzdur.

    kuzey doğu bölge ile güney doğu bölgeleri arasındaki gelir dağılımının yanı sıra; ülkenin size sağlayabildiği eğitim konusunda dahi ciddi farklar var. bu etmen de şuna sebep oluyor; brezilya'yı bir bütün olarak değil, kendi içinde farklı ülkeler olarak yorumlayabiliyorsunuz.

    tüm bu olumsuz noktaları ele almışken, bolsonaro'nun birinci çıkmasını sağlayan ana etmen nedir? iç güvenlik. halk, yukarıda bahsettiğim tüm sorunların temelinin iç güvenlik ve yozlaşmış politikacılar olduğunu düşünmekte. özellikle şehirlerdeki suç oranları ve car wash operasyonu ile ortaya çıkan petrol şirketi-politikacı ağının nerelere uzandığına bakılırsa, halkın üzerinde dramatik etki bırakması çok normal. zaten rakip parti adaylarının ve parti genelinin adının karıştığı o kadar çok skandal var ki, tüm insan haklarına aykırı söylemlerine rağmen ne yaparsa yapsın bolsonaro kazanacaktı.

    muhalefetin üzerine kampanya kurduğu "luiz inacio lula da silva'ya iftira atılıyor, yıllar boyunca arkanızda olan kişi lula'ydı! artık lula, haddad'dır!" söylemi belirli bir kanadı sımsıkı birlikte tutsa da genele hitap etmedi. brezilya halkı da garip, yozlaşmanın başı olduğu için lula'nın partisinden ölesiye nefret etseler de lula'ya tapıyorlar. bunun en temel sebeplerinden biri de, lula'yı da hapse tıkan yolsuzluk soruşturmalarında savcılara büyük özgürlükler vermesi. bu özgürlükler sayesinde ülke politik nüfusunun ki kendi partisi de dahildir, çoğunun kirli olduğu ortaya çıkarken, lula da nasibini almıştı. ülkeyi yöneten kesimin, denetim için büyük özgürlükler vermiş olması kontrollü bir iç temizlik planı olarak görülse de (kirli olduğunu bilen hangi parti, sınırsız yetki ile kendini denetletir?), geraldo alckmin ya da paulo preto gibi isimlere dokunulmaması, parti tabanında lula'ya komplo kurulduğu izlenimi bırakmıştır.

    bolsonaro, söylemleri ile desteklediği geçmişinin verdiği kuvvet ile, yozlaşmışlığa son vereceğini hissettirdiği için -tüm defolarına rağmen- ciddi bir oy topladı. sağ adayları öne çıkarması ile bilinen steve bannon'ın kampanya danışmanlığına sahip, ırkçı ve radikal söylemleri çok açık olan bir aday, ülkenin sağ görüş ve beyaz tenli nüfusunun yaygın olmadığı kuzey ve batı şehirlerinde dahi kazandı. brezilya'nın neden kendi içinde ülkecikler olarak değerlendirilmesi fikrime temel oluşturan bir diğer gerçek de, bolsonaro'nun ülke zenginlerinin yaygın bulunduğu alanları da kazanması. türkiye seçimlerine akıl sır ermez mi diyordunuz, buyrun brezilya. bolsonaro, seçimleri belirleyen demografik faktör üyelerinin anti-tezlerinin hepsinden oy toplamış. haddad'ın ilk turda aldığı oylara ikinci turda ciddi bir katkı da "bolsonaro olmasın da kim olursa olsun"culardan gelmesine rağmen, açıkçası bolsonaro için kolay bir galibiyetti.

    bundan sonra ne olur derseniz... halk, bundan önceki iki başkanın skandallarla adının kirlenmiş olmasının ardından radikal bir değişikliğe gitti. daha öncesinde de aşırı sağcı adaylar ya da solcu adaylar seçtikleri oluyordu ve politik eğilimi ne olursa olsun, tüm politikacıların yozlaşmaya meyilli olduklarını gördüler. faşizm ya da ciddi derecede sefalet arasından tercih yapmak zorundaydılar ve kendilerince haklılar.

  • bi gün esenboğa havalimanı'na gidiyorum birini karşılamak için.
    arabaya bindim.
    klasik ankara soğuğu.
    camlar buzlanmış.
    arabanın kaloriferini açtım, çözülsün diye beklerken tık tık diye bi ses geldi yan camdan.

    adamın biri ben sizin komşunuzum ne tarafa gidiyosunuz dedi.
    havalimanına gidiyorum dedim.
    beni de çevre yolunda elvankent ayrımında bırakabilir misin dedi.
    olur dedim.

    sohbet etmeye başladık.
    öğretmenmiş.
    servisi kaçırmış.
    mahcup bi şekilde konuşuyo.

    mahalleden bahsederken dedi ki cemal abi öldükten sonra tadı kalmadı buraların.
    - o kim abi?.
    - cemal safi dedi şair olan. bizim mahallede yaşıyodu.
    - hiç duymadım valla.

    uyduruktan kendi çapında biri diye düşündüm.
    dur dedi sana bir şiirini okuyayım.
    başladı okumaya.
    bi yandan hızlı gittiğim için hem çok dinleyemedim.
    hem de bulunduğum ortam tuhaf geldi.
    hiç tanımadığım adamın biri bana arabada şiir okuyo :)

    bi 5 dk sonra şiir bitti.
    güzelmiş abi dedim.
    sen eve gidince bi bak internetten dedi.
    yol ayrımında indirdim adamı.

    eve gidince aklıma geldi.
    cemal safi diye aratınca bir de ne göreyim.
    orhan gencebay'ın da okuduğu ya evde yoksan'ın, ayşen'in; candan erçetin'in okuduğu git'in yazarıymış.
    cahilliğimle baş başa kaldım.

    sonra bütün şiirlerini okudum.
    gerçekten çok güzel şiirleri varmış.
    kısacık yolculukta çok değerli bir şey öğrenmiş olmak çok mutlu etti beni.

  • topla yapabildiklerini diğerleri yapamadığı için zaten gelmiş geçmiş en iyi futbolculardan birisidir.

    adam sirkte değil, el clasicoda, şampiyonlar liginde, dünya kupasında yapıyordu o hareketleri. santiago bernabeuda ayakta alkışlanıyordu. hem hızlı hem golcü hem asistçi. komple bir futbolcuydu.

  • endonezya'da şöyle bir dağın tepesinde aslında pist bile denemeyecek şu alana uçakla iniş yapmak nasıl olurdu?
    görsel

    bush pilotu matt dearden'ın kamerasından paylaştım görüntüyü. kendisi dünyanın resimde gördüğünüz gibi en emniyetli alanlarına giden susi air'in eski pilotlarından biri. susi air'i belki bilirsiniz, endonezya'da bulunuyor, bush pilotu olmak isteyenlerin tercih ettiği bir havayolu şirketi. belgeseli bile var “worst place to be a pilot” diye. birkaç bölümden oluşan serisini şuradan izleyebilirsiniz;
    https://www.youtube.com/watch?v=ht5gukjidi0

    konumuza dönecek olursak, bugalaga pisti endonezya'da papua denilen bölgede bulunuyor. bugalaga gibi birçok pisti ya dağın eteklerine ya da tepesine konumlandırmışlar. oralarda yaşamak akıllarına nereden gelmiş ve nasıl ulaşmışlar bu bölgelere bilemiyorum ama, bu topraklarda ilkel diyebileceğimiz yerliler yaşıyor. uçaklar yiyecek, ilaç ve diğer ihtiyaç malzemelerini karşılayabilecekleri tek ulaşım aracı, bu yüzden büyük önem taşıyor bu insanlar için.

    operasyonların genellikle pilatus porter, cessna caravan gibi turboprop uçaklar ile yapıldığı bu alanlarda uçmanın en büyük zorluklarından biri sürekli değişen hava koşulları; hava açıkken bir anda bulutlar içinde kalabiliyorsunuz. arazinin yüksek dağlardan oluşması koşulları oldukça zorluyor. bu coğrafyada uçan pilot arkadaşımın deneyimlerinden öğrendiğim kadarıyla atc, yani air traffic controller'lar hiç de emniyetli bir iş ortaya çıkarmıyorlar. size trafik yönüne veya dağlara doğru bile vektör verebiliyorlarmış. bu yüzden sürekli msa (minimum safe altitude), mora (minimum off route altitude), mea (minimum en-route altitude) gibi irtifa değerlerine göre separation'ı kendilerinin yapmak zorunda kaldığından bahsetmişti.

    pistin özelliklerine gelecek olursak, yaklaşık 6200 feet yükseklikte ve yalnızca 450 metre uzunluğunda. yüksekliği density altitude'un oldukça artmasına sebep olduğundan true airspeed ile birlikte ground speed de yüksek oluyor ve normalden fazla bir hızla iniş yapmanıza sebep oluyor. density altitude ve etkilerinden şurada biraz bahsetmiştim; #160199955

    06-24 pisti tek yönlü; tek yönden iniş, tek yönden kalkış yapabiliyorsunuz. çünkü resimde gördüğünüz gibi bir yokuş var pist üzerinde. bu demek oluyor ki kuyruk rüzgarı ile iniş yapma olasılığınız yüksek ve iniş hızınız daha da artacak. üstelik matt dearden'ın yazısında okuduğuma göre pistte pas geçme gibi bir seçenek söz konusu değil, bu yüzden belli bir irtifa ve piste belli bir uzaklıkta “commitment point” dedikleri noktada inip inmemeye karar vermeleri gerekiyormuş. bu noktaya gelmeden uçağın iniş konfigürasyonunda ve doğru yaklaşma hattında olması gerekiyor tabii. ilgili yazı şurada daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz;
    https://backcountrypilot.org/…-bush-flying-in-papua

    microsoft flight simulator 2020'de bugalaga pistini wx53 koduyla da bulabilirsiniz. oyuna aşina olanlar bilirler, süper zevkli landing challenge'ları var msfs'in. gerçek hayat gibi değil tabii ki ama harika görselleri ile gerçeğe yakın bir deneyim sunuyor, gerçekten çok eğlenceliydi yaklaşması.

    bu bölge herkesin gidip uçmak isteyeceği bir bölge değil, gerçekten tehlikeli ve birçok riskli senaryo ile karşı karşıya kalabileceğimiz bir yer. ama gidip de seven çok seviyormuş, macera seviyorsanız ve tamamen farklı bir kültüre sahip yerli halk ile tanışmak istiyorsanız çok sevebilirsiniz bu işi.

    ufuk açan bir bilgi mi emin değilim ama bu bölgeye gidip bush pilotluğu yapan birinin ufkunun açılacağı kesin bence.